Merhaba, 

Sizlerle bugün, kendisi ile yıllar önce bu blog sayesinde yollarımızın kesiştiği bir kızımızın hikayesini paylaşacağım. 

Okurken, en başından beri savunduğumuz evlat edinilen çocuğun bilerek büyümesinden tutun da, toplumsal dilin değişmesi gerekliliğine kadar yıllardır konuştuğumuz pek çok konu yüzünüze çarpacak. 

Siz yine de şimdilik onu hala kendini var etmeye çabalayan genç ve güçlü bir bireyin hikayesi olarak okuyun. Diğer konuları da sonra konuşalım. 

Sevgiler






 Herkese Merhabalar, 

Şu an hayatımı tanımadığım insanlara anlatmak o kadar zor ki anlatamam. Yazmayı çok seven ben ilk  defa yazmakta bu kadar zorlanıyorum. Benim hayat hikayem sizlere ne hissettirecek hiç bilmiyorum. Umarım evlat edinilen çocukların bakış açısından bir nebze de olsa bakmanızı sağlayabilirim.

Tam 23  yıl oldu. Beni doğuran o kadın benden vazgeçeli 23 yıl oldu. Ben karnında 2 aylıkken benden vazgeçip beni aldırmak istemiş. Ama o zamandan belliymiş inatçı oluşum. O beni istemese de ben hayata  gelmek için onun bedenine sımsıkı tutunmuşum. Dört evladını sarıp sarmalayan o kadın için bana  sarılmak çok zor gelmiş. Bir akrabalarının vesile olmasıyla ailem bulunmuş ve doğar doğmaz evlatlık  verileceğim kesinleşmiş. Yani benim kaderim o gün orada çizilmiş. Doğduktan 3 gün sonra da aileme  haber vermişler. Onlarda beni almaya gelmiş.

Biyolojik babamın(!) kafasındaki tek soru işareti  doğduğumda erkek veya kız diye almaktan vazgeçmeleriymiş. Galiba elinde kalmamdan çok korkmuş.  Bu çocuğa iyi bakarlar mı bu adama veriyorum işi gücü geliri var mı sormak aklına bile gelmemiş. Zaten babamın o dönemde düzenli bir işi bile yokmuş. Başkalarının yanında çıraklık ediyor ve  babaannemle birlikte onun evinde hep birlikte yaşıyorlarmış.

Ben bunların hepsini 20 sene sonra  öğrendim. Ama öğrenmeden önce bile hep bir tuhaflık olduğunu hissediyordum. Çünkü ben çok  farklıydım. Ne annem kadar güzel ne de babam kadar sakindim. Düşünsenize tam bir sürpriz yumurta  ne çıkacağı neye benzeyeceği hiç belli olmayan bir yumurta. Bebekliğimde doktorlar bu bebek ölür  çok zayıf demişler. O zamanda inat edip anneciğime sımsıkı tutunmuşum.

Anne ve babam bu hayatta  görüp göremeyeceğiniz en sakin insanlardır. Her daim ellerindekilerle şükreder hiç fazlasını  istemezler. Başkalarını kırmaktan daima korkan ama kendilerinin kırgınlığını hiç umursamayan.  Annemin babama göre biraz daha çok sesi çıkar. Ben ise onların tam tersiyim. Fizik olarak onlara  benzemediğim gibi kişilik olarak da benzemem. Asi, inatçı, hırçın, zayıflıklarını asla göstermek  istemeyen ama bir o kadar da hassas. Çocukluğumdan beri her daim evin otoritesi benimdir. Ben  karar veririm ve ben ne istersem o bir şekilde olur. Babam belki de dünyanın en cesaretsiz adamıdır.  Eve bir eşya mı alınacak. Onu bile cesaret edip alamaz. Her zaman borçtan dertten korkar. En ufak bir  sorunda hemen hastalanır. Ortaokulda bursluluk sınavlarına girdim burs kazandım ve evimizin birçok  eşyasını bazen borca girerek bazen para biriktirerek ben aldım. Çocukluğumdan beri anneme güzel bir  hayat sunabilmek için çabaladım. Babamın aksine bu hayatla canla başla mücadele ettim ve hâlâ da  ediyorum. Sanki ben onlara emanet değildim onlar bana emanetti.

İşte çocukluğumda bütün aileler  böyle zannederdim. Çocuklar karar verir ebeveynler bu karara uyar. Ta ki ilkokulda arkadaşımın  babasının anneme yüksek sesle bağırdığımı duyup kızının benimle konuşmayı yasakladığını öğrenene  kadar. Hani normal evlerde otorite olan kişi kızıp bağırıp çağırmayı kendinde nasıl hak görüyorsa ben  de öyle hak görüyordum. Ama kimse sormadı bu evdeki roller neden bu kadar karışmış diye. Bizim  buralarda kız çocukları ev işi yaparsa hele bir de güzel hizmet ederse ondan iyisi yoktur. Annem, çocukluğunda ev işi yapmaktan çok yorulurmuş. Annesi ona yapmak istemediğinde çok kızar ve dövermiş. O yüzden annem bana bir bardak bile kaldırtmadı. Onun için evladını sevmek: Ben kızıma  hiçbir iş yaptırmadım her konuda özgür bıraktım diyebilmektir. Herkes bana imrenerek bakar. Ne  kadar şanslı derler. Ama bilmezler bir çocuk için üzerimdeki yüklerin ne kadar ağır olduğunu.

Eminim  ki aranızda bunları okuyan kalbiyolojik anneler var. Sevgili gönlü güzel anneler sizler çocuğunuza  lütfen olması gerektiği gibi davranın. Belki sizler doğurmadınız ama onların annesi de sahibi de  sizsiniz. Her şeyden önce sizler bu hayata bir birey yetiştiriyorsunuz. Hayata hazırlarken çocuğunuzun cinsiyeti fark etmeksizin yemek yapmayı da araba sürmeyi de evden çıkarken izin alması gerektiğini  de öğretin. Bir gün evlat edinilmiş olduğunu öğrendiğinde ya giderse deyip ona kolay hayatlar  sunmayın. Hayat dümdüz bir yol değil. İnişli çıkışlı bu yolda sizlere o çocuğun çok ihtiyacı var. Ve sizler  çok kıymetlisiniz. Bütün mesele rolleri karıştırmamakta. Keşke annem ev işlerini yaptırsaydı da otorite  olmama izin vermeseydi. Evin eşyalarını tamamlamayı düşünmek yerine evden çıkarken babamdan  nasıl izin alacağımı onu nasıl ikna edeceğimi düşünseydim. Keşke çocuklukta sadece çocuk olabilseydim.

Çevremizdeki tüm insanlar için özellikle de akrabalarımız için her zaman tuhaftım. Bizim  memlekette akrabalık ilişkileri de farklıdır. Sürekli iç içe olursunuz mecbursunuzdur. Sevmeseniz de  seviyormuş gibi yaparsınız. Annem de bu rolü güzel oynar herkesi sever gibi görünür, memnun  etmeye çalışır. O yüzden annemi sevmeyen bir kişi çıkmaz. Ben sevmiyorsam mış gibi yapmam. Her  halimden belli olur. Ben çocukken akrabalarımız annemin beni nasıl sevebildiğini nasıl bağırıp  çağırmalarıma katlanabildiğini çok sorgulamışlar. Dedim ya bu çocuk çok tuhaf diyen birçok kişi olmuş  ama onlar için sebebi belliymiş nasıl olsa evlatlık değil mi kim bilir annesi babası nasıldır. Evlat  edinilmiş çocuklarda etiket hazırdır. Nasıl olsa bu bizden değil derler işin içinden çıkarlar. Bazen  fiziğin beğenilmez bazen kişiliğin. Ben de ikisi de beğenilmedi. Bunun saçı böyle nasıl kıvırcık ya boyu  da kısa acaba annesi mi böyle babası mı? Bizim akrabaların merak ettiği sorular bunlar. Beni  gerçekten tanımak isteyen hiç olmadı. Kalabalık bir sülale içinde yapayalnız büyüdüm . Özellikle  saçlarımdan hep nefret ederek; babamın mavi gözlerine, annemin güzelliğine hayran kalarak  büyüdüm. Benim aslında bu hayatta ne istediğim çok belliydi sadece ait olmak. O zamanlar kardeşim  olursa aynı bana ,benzer ben de kendimi yalnız hissetmez ve aileme ait olurum zannediyordum. Ama  kardeş isteğimi anneme asla söyleyemezdim.

Çünkü zaten beni 10 sene tedaviler sonucunda  doğurmamış mıydı? Bu istekle bir de onu üzemezdim. Ama Allah’a her zaman tek isteğim kardeş diye  yalvarırdım. Hatta hıdırellez gününde herkes kağıtlara dileklerini yazar ya da resmini çizip o kağıdı  toprağa gömerdi. Ben hem annemle dilek kağıdı yapar hem de ondan saklı yapardım. Ondan saklı  hazırladığım kağıtta çizdiğim resim belliydi bir çocuk. Bu dilekten asla vazgeçmezdim. Bazen keşke  benim başka ailem olsa bol kardeşli bir aile diye hayaller kurardım. Bazen de hiç olmadık bir anda ben  galiba evlatlığım bu aileye hiç benzemiyorum derdim. O zamanlar annem hemen bebek arayış yıllarını  anlatmaya başlardı. Ve hâlâ yıllardır aynı olayları inliyorum. Evladım olsun diye her şeyi mi ortaya  koydum. Gelinlik takılarımı bile tedavi için sattım. Her şeyi senin için sattım. 23 yıldır bunu dinlemek  ruhuma çok ağır geliyor. Annemin bu söylediklerinin altında eziliyorum. Ama bir taraftan da çığlık  çığlığa bağırmak istiyorum, benim için değil kendi çocuğun olsun diye yaptın. Ama diyemiyorum. Bu  hayattaki tek varlığıma kıyamıyorum.

Bir de tabi annemin kendi hayat hikayesi var.Kendisi ailenin en  küçüğü. Yıllar sonra anneannem hiç beklenmedik şekilde 3 çocuktan sonra yeniden hamile kalmış.  Dedem çok yaşlıymış. Zaten çok geç evlenmiş. Anneannemin doğum süreci çok zor geçmiş. Bir süre  hiç ayağa kalkıp bebeğine bakamamış. Doğumu yaptıran doktor bu bebeği bana verin ben çok güzel  büyütür okuturum demiş. Ama dedem asla demiş. Hanım kalkamasa bile ben kendim ekmek  kırıntısıyla bile olsa onu doyurur büyütürüm demiş. Bu annemin gurur hikayesidir. Dedem bunu  söyledikten kısa bir süre sonra vefat etmiş. Ama annem bu olayı coşkuyla anlatır.

Evlat edinildiğimi  öğrenmeden önce dinlediğimde sadece dedeme bak helal olsun diyordum. Ama şimdi o anlattıkça  ben kendimden utanıyorum. Özellikle de beni dünyaya getirip hiç tanımadığı insanlara veren o iki  insanın yerine ben yerin dibine geçiyorum. Annem bence bana bunları kötü niyetle anlatmıyor. Hiçbir  zaman onun karşısında zayıf durmadığım ağlamadığım için benim bunlardan etkilenebileceğimi hiç  düşünmüyor. Beni aslında kendisinin bildiği şekilde çok seviyor. Hatta çoğu zaman kendisinin  doğurmadığını unutuyor. Doğurduğum çocuğumun bana dediklerine bak bu kadar akıllı olmasa mıydın diyor. Hep mutlu olmamı istiyor. Beni çok seven bir annem ve babam var çok şükür. Ama  hiçbir zaman sahibim olamadılar. Hani çocuklar sokakta akşama kadar oynar üstünü kirletir sonra eve  gelir. Benim hiç böyle bir çocukluğum olmadı. O kıyafetlerim hiç kirlenmedi. Hiçbir arkadaşım bana  vurdu ya da bir şey dedi diye anneme şikayet edemedim. Çünkü bilirdim annem beni savunmaz  savunamaz. Kendisini bile savunamaz ki. O çocukların annesi de dahil hiç kimseyle kötü olmak  istemez. Ben de çocukluğum boyunca evde annemin dizinin dibinde evcilik oynamayı tercih ettim.  Mahallede bir kere dışarı çıkıp çocukların arasına karışmaya cesaret ettim. Bir çocuk sırtıma kedi attı.  O günden beri kedi fobimden asla kurtulamadım. Ne zaman herhangi bir kedi bana yaklaşsa önce  çığlık çığlığa kalır sonra da kalbim yerinden çıkacakmış gibi çarpar kendimi kaybederim. Annemin o  kedi olayında bile sesi hiç çıkmadı sadece kedi bir şey yapmaz dedi. Sokakta hiç top oynamadığımdan 

öğrencilik hayatımda beden eğitimi derslerinden hep nefret ettim. O derslere katılmamak için  öğretmenlerime hep hastayım diye yalan söyledim. Ama yapabileceğim tek bir şey vardı. Mükemmel  olmak çok başarılı olmak ve dimdik durmak. Öyle de yaptım ve hâlâ da yapıyorum.


20 yaşımda  üniversitedeyken hiç olmayacak şekilde sınav haftamda facebooktan gelen tek bir mesajla evlatlık  olduğumu öğrendim. O mesajı hiç unutamam. “Sen de gerçeği öğren artık. Evlatlıksın. Ailen başka  biri.” Bu mesajı atan kuzenimin ayrılmaya çalıştığı eşi. Kuzenim kendisini terk edince ailenin sırrını  söyleyerek böyle intikam almak istemiş. Ne kadar zavallı bir hareket. O gün anladım kötü insanla iyi  insan olmanın farkını. Diplomaların sadece meslekler için olduğunu. Kendisi bir komiser ama intikam  biçimi bu oldu. Kimden neyden intikam aldı? Hiçbir suçu haberi olmayan benden mi kuzenim şiddet  gördüğü için tekrar o adamın eline vermek istemeyen ailemizden mi? Demek ki asıl mesele öfke kontrolünü sağlamak ve iyi insan olmakta. Sınav haftamda gece yarısı bu mesajı alır almak babamı  aradım doğru olup olmadığını sordum. Aileden kimi aradıysam inkar ettiler. 15 gün memleketime gidemedim ama adeta kıvrandım. Ailemi çok sıkıştırdım ama annem kimsenin söylemesine izin  vermemişti. Aslında akrabalarım öğrenmemi çok istiyorlardı. Beni artık annemin babamın hatırı için  idare etmek istemiyorlardı. Zaten yıllarca onların hatırı için kimse açıkça gerçeği söyleyememişti. 

Şimdi sen onlara ne yapıyorsun da seni istemiyorlar diye soracak olursanız söyleyeyim. Onlar gibi  olamıyorum. Birlikteyken kimsenin yüzüne gülüp arkalarından konuşamıyorum. Evimize geldiklerinde  diğer kız kuzenlerim gibi onlara çay hizmeti yapmıyorum. Damarıma basarlarsa uzun süre sabredip  sonradan kartal gibi pençelerimi gösteriyorum. Onlar gibi affedici de değilim kin tutuyorum. Beni  sevmemeleri için bir çok sebep var işte hangi birini sayayım.


Neyse sınavlar bitti yola çıktım  memlekete gidiyorum. Yolda hâlâ annemi telefonda sıkıştırmaya devam ediyorum. Eğer böyle bir  gerçek varsa kendimi eve gitmeden hazırlamalıyım. Annem en sonunda patladı gerçeği söyledi.  Anneme o an söylediğim tek cümle şu oldu : Ne olursa olsun benim annem sensin. Sen beni kapıdan  kov ben bacadan girerim. Hiç korkma dedim . İyi ki de yolda öğrendim. Annemin karşısında  ağlayamazdım da öylece duygularımı saklamak için taş gibi kalırdım. Yol boyunca hıçkıra hıçkıra  ağladım. İçimin bir tarafında acayip bir sevinç ve mutluluk vardı. Yıllardır anlamlandıramadığım o  parça yerine oturmuştu. Demek ki ben anormal değildim. Mutlaka bana benzeyen bir ailem vardı.  Ama bir taraftan da içimi kapkara bulutlar sardı. Her nasıl olursa olsunlar ben annemi babamı çok  seviyordum. Başkasına anne baba diyemezdim ki.


Eve vardığımda bütün akrabalar beni bekliyordu. Amcalar ,yengeler, kuzenler....Hiçbir şey olmamış gibi karşılarında dimdik durdum . Herkes şaşkın  hesap sormamı bekliyorlar. Asla sormadım. O akşam amcam beni bir kafeye götürdü bana her şeyi  anlattı. Benimle babamın konuşması gerekirken amcam konuştu. Onlar da ben de çok iyi biliyorduk  babam benimle bunları konuşacak kadar bile cesaretli değildi. Amcamla konuşmak benim de işime  geldi. Ertesi gün beni biyolojik ailemin köyüne götürecekti amcam. Aniden onları görmek istediğimi  söyledim . 3 ablam ve 1 abim olduğunu öğrendim ya dünyalar adeta benim oldu. Ben hiç bunları kaldırabilir miyim diye düşünmedim. Tek derdim kardeşlerimi bulup onlara ait olmaktı. Amcam orada  asla hesap sormamamı ellerini öpmemi saygılı olmamı istedi. Sonra kafeden bizim eve döndük. Oraya  kimlerle gideceğim de önemliydi. Amcamın da isteğiyle 2 yengem, amcam ve ben gidecektik. Annemi  ve babamı oraya götürmedim. Her türlü tartışmadan onları korumam gerekiyordu. Yengemler  biyolojik ailemden hesap sormamı istediler. Anne baba böyle olunmaz seni hiç arayıp sormadılar bile  dediler. Annem de açıkçası beni arayıp sormamaları konusunda yengemlerin tarafında oldu.  Söylemek istedikleri şuydu: seni bu hale biz getirdik. Sen bizim sayemizde yaşadın. Bir taraftan da  yengemler bana yılların zehrini bir anda kustular. Senin aykırılığına rağmen yıllarca sana bir şey demedik hoş gördük dediler. Onlara diyebildiğim tek şey şuydu: kan bağı yokmuş demek ki o yüzden  sizinle uyum sağlayamadım. Ne kadar acizce bir cevap çok çaresizdim. Herkese dişlerini gösteren ben  uysal bir kediye dönmüştüm. Onlara kendimi çok borçlu hissettim. O anda bir daha kimseye aykırı  davranmayacağıma dair kendime söz verdim. O günden sonra herhangi bir şey yanlış olsa bile yanlış  diyemedim. Bazen fütursuzca ağızlarından bana direkt diyemeseler de evlatlık kelimesi çıkar ama ben 

duymamış gibi yaparım. Bazen haberlerde çocuğunu çöpe koyan kadınları görüp eleştirirler. Ama o an  televizyona bakan o gözlerimden yaş gelmemesi için kendimi ne kadar sıktığımı bilmezler.


Neyse  ertesi gün önce amcam beni vermelerine aracı olan kadını yani o ailenin halasının evine götürdü.  Kadın olayları anlattı. Hem de nasıl bir soğukkanlılıkla anlattı. Dünyanın en normal olayıymış gibi.  Meğer doğduğum köyde evlatlık verilen çocuk bir tek ben değilmişim. Oradaki insanların  normaliymiş. Kadının tavrı sinirimi zıplattı. Kendisine siz de mi verdiniz kaç çocuğunuz var diye  sordum. Niye vereyim aslan gibi büyüttüm okuttum dedi. Demek ki neymiş öyle başkalarının  çocuğuna kolay aile bulmuşta kendi evlatlarına kıyamamış.


Oradan çıktık köye gittik. Heyecanlıydım.  Ben ilçe de büyümüştüm. Hayatımda hiç köy görmemiştim. Eve girdik. Bizi karşılayan 3 kadın 1 adam  bir de küçük çocuk. Yaşlı olan kadın beni doğuran kadındı. Adamın kim olduğu belli işte . Kadından  nasıl tiksindim anlatamam. Evde şöyle düşünmüştüm. Ya bana yalvarır çok ağlarsa affet derse gönlüm  yumuşarsa anneme haksızlık etmiş olur muyum ? Ya beni bırakmak için haklı sebebi varsa? Bir kadının  evladını bırakmak için tek bir haklı sebebi vardır ya çocuk yaşta zorla evlendirilmiş ve çocuğu elinden  zorla alınmış başkasına verilmiştir. Ya da aile içi tecavüze kurban gitmiş bebeğin yok edilmesine  mecbur kalmıştır. Bunlardan birisi olsa ona sımsıkı sarılırdım. Ama yine de hiçbir kadının bunları  yaşamasını asla istemem bu kadın beni doğurup tanımadığı insanlara verse dahi.


Uzunca süre onları dinledim. Sonra ben konuşmaya başladım. Neden dedim? Bana öyle bir sebep söyle ki sana sımsıkı  anne deyip sarılayım 20 yılı bana unuttursun dedim. Dediği tek şey şu oldu: Zaten 5.çocuğu  istemiyordum aldırmak istedim. Hayvanlar vardı mal da vardı. Diğer çocuklarım küçüktü. İlgilenecek  vaktim yoktu. Allah böyle nasip etmiş seni veriverdim. Çocuğu olmayan bir aileyi sevindirdim. O an  yerin dibine geçtim. Bu nasıl bir açıklama. De ki yavrum mecburdum yanında olmasam da sen  kalbimdeydin. De ki seni çok özledim. Yok aynı bana benziyordu işte karşımda dimdik duruyordu. Ama aramızda tek bir fark vardı o bunu yanlış hata olarak görmeyen bir vicdansızdı.


Ben hata  yaptığımda karşımdaki kişiye kendimi affettirmek için var gücümle çabalarım. Yengemler ağladı  ondan bir damla gözyaşı gelmedi. Tek bir güzel bir cümle söyler mi diye kaç defa neden diye sordum  sonra vazgeçtim. Sonra o biyolojik adama baktım. Ona hesap bile sormadım. O zamanlar tek  korkuttuğu şey beni almaktan vazgeçmeleriymiş. O adam bunu söyledi ya o an ölmek istedim. En  kötüsü ben fizik olarak aynı o adamdım. Çirkinliğim tam ondan geliyordu işte. O esnada yengemler bir  ilgiliydi benimle anlatamam. Kapıdan girerken kolumdan tutmalar konuşurken benim için su istemeler  ağlama diyenler. Sanki yıllarca bana bir vebaymışım gibi bakanlar onlar değildi.


O esnada yengemin  birisi konuşmaları ses kaydına almıştı. Alacağını bizim evde bana söylemişti bende itiraz etmemiştim. Aynen öyle yaptı. Ne de olsa o gün oraya gelemeyen akrabalar konuşmaları bizzat duymak istiyordu. O ses kaydını uzunca bir süre telefonumdan silemedim. Nefretimi diri tutuyordu. O gün o odadan  çıktım mutfakta yiyecek bir şeyler hazırlayan iki ablama sımsıkı sarıldım. Siz beni bırakmayın dedim.  Nasıl olsa içerdeki görevimi tamamlamış tam da yengemlerin istediği gibi hesap sormuş yıllardır onları  memnun edemeyen ben ilk defa memnun etmiştim. Tüm ailemizi o insanların karşısında  yüceltmiştim. Ablamlarda bana sarıldı. Birbirimizin telefon numarasını aldık ayrıldık o evden. Eve  geldik o ses kaydı ilk anne ve babama dinlettirildi. Annem durumdan memnundu. Çünkü artık ondan  başka gidecek kimsem yoktu. İçi rahatlamıştı. Babam durumdan rahatsız olmuş bu kadar hesap  sormama kızmıştı. İlk defa böyle yapacağını bilsem göndermezdim demişti. Hiçbir şeyime karışmayan  babam ilk defa tepki vermişti. Ne de olsa o adam ile kadın sayesinde baba olmuştu. Ben ailemden  onlardan nefret etmesini beklerdim. Sonuçta beni vermelerini geçtim o gece orada yengemlerin  amcamlarım yanında beni rezil etmiş çok üzmüşlerdi. Aksine babamda annemde onlardan hiç nefret  etmediler. En azından bir kere kızsalardı. Hatta benden saklı amcam babamı da alıp sonrasın da o  gece için kusura bakmayın diye konuşmaya götürmüş ama o adam Allahtan evde yokmuş. Amcam o  kadına sizi affeder o sinirlidir öfkelidir ama merhametlidir birkaç seneye kalmaz affeder gelir elinizi  öper demiş.


O gece eve dönerken amcam bundan sonra her şey daha farklı olur ailemize sıkı sarıl  demişti. Mesaj belli gidecek yerin yok. İşte bunlar canımı yakıyor. İki taraf kaderimi çizmiş. Bir taraf vermiş kurtulmuş diğer taraf almış anne baba olmuş. Bu alışveriş iki tarafında işine gelmiş.


Ben bu  evlat edinip de çocuğu biyolojik ailesine karşı sevgiyle büyüteceğiz diyenleri hiç anlamıyorum. Tamam  onlar hakkında kötü konuşma çocuğun kalbine nefret tohumları ekme ama bu kadar da Polyanna olma. Sen onlar sayesinde anne baba oldun diye onlar melek falan değil. Şartlar ne olursa olsun anne  bırakmayan koruyup kollayan sevendir. Baba evladı için her türlü fedakarlık edendir. Sen hangi  sevgiden bahsediyorsun. O evladını bırakanların yüreğinde sevgi merhamet olsaydı o çocuk  başkasının olmazdı. Anne mecbur kalınca çocuktan vazgeçti güzel bir hayatı olsun diye çocuğu için en  doğru kararı verdi kendini anneliğe hazır hissetmedi masalları gerçekçilikten çok uzak.


Hanginiz  biliyorsunuz aynaya bakıp ta Allah’ım neden benzemiyorum deyip ayna karşısında ağladığımızı.


Tek  bir özelliğimin benzesin diye nelerimi vermezdim. Köklerini ararsın yok kardeş ararsın yok.23 yaşımda  da olsam annemin göğsüne yaslandığımda dudaklarımı göğüs ucuna değdirmeye çalışıyorum. Acaba  emmek nasıl bir duygu diye merak ediyorum. Anne sütü nasıldır?


Ben doğurup sokaklara bırakanlara  tanımadığı insanlara verenlere anne baba demem. Ne yaşarsam yaşayayım tek bir annem var.  Doktorlar bu zayıf ölür dediğinde bunun kalbi delik olabilir gözlerinin altı morarıyor dediklerinde beni  bırakmayan annem. Beni yeterince koruyamasa da benden vazgeçmeyen annem. Emziremese de göğsüne sokulduğum annem. Ama tabi ki annemin de hayatında bir kere olsun benim canımı  acıttılar diye onlara kızmasını isterdim. Yıllarca ya öğrenip giderse diye korkmak yerine kızımın kalbini  acıtırlarsa diye korkmasını isterdim.


Neyse o gece çok zor geçti. Anneme sarılıp yatmak istedim ama  annem odamda yatmamı istedi. O zorlu gecenin yükünü benimle birlikte kimse yüklenmek istemedi.  Bu gerçek yıllarca herkesin sırtında kamburdu. O kamburu taşımam için bana yüklediler ve gittiler.


Elimde kalan tek şey henüz tanışmadığım bir abi ve üç ablaydı. Bir de onların çocukları. Sadece bir  ablam bekardı. Abim Ankara’da astsubaydı. Olaylara iyi tarafından bakalım yıllardır dualarım kabul  olmuş benim bir değil 4 kardeşim vardı. Ama aralarında en önemlisi abimdi. Ben güce korunmaya  hasret olduğumdan abi benim için güç demekti. Benim sahibim olur beni korur dedim. Hayaller hiç  öyle gerçek olmadı. Başlarda biz seni çok özledik diyen ablalarım bile beni istemedi. Abim zaten  soğuktu. Benim annem babam keyfinden vermedi seni alanlar aldı bir daha görüştürmediler diye  ailemi suçladı. Bense ona sımsıkı sarılmanın hayalini kuruyordum. Çocuklarının bana hala diyecek  olması içimi titretiyordu.


İlk görüşmeden önce öyle bir hazırlık yaptım ki anlatamam. O ayki  bursumun tamamıyla onlara hediyeler aldım. Ablamlara, abime çocuklarına eniştelere. Ablamın evinde toplandık. Hepsini bir arada orada gördüm. Ne abim ilk görüşte sımsıkı sarılmıştı ne çocuklar  bir anda hala demişti. Hepsi için bir yabancıydım. Galiba ilk defa hediye alıyorlardı. Yaptıklarıma  sıcakkanlılığıma anlam veremediler. Bana ablamın düğün videolarını izlettiler. Düğünde olanlar  hakkında konuşup güldüler. Ben ise her şeye yabancıydım. Ne o videolardaki bir kişiyi tanıyordum ne  de gülebiliyordum. Gecesinde benden 5 yaş büyük ablamla aynı yatakta yattım hiç sarılmadı öpmedi.  Direkt uyudular. Benim hayaller yerini hüzne bıraktı. Tekrar üniversiteye döndüm. Sık sık ablamları  aramak istedim onlar beni aramıyorlar diye sitem ettim. Abim zaten çok ilgilenmedi. Eşi durumlara  ondan daha meraklıydı. Aynı şekilde ablamların eşi de tüm olanları merak edip benimle konuşmak  istediler. Ama bu durum 2 ablamı da rahatsız etti. Meğer onlar eşlerine aile meselelerini ayrıntılı  anlatmazlarmış. Beni arayan eşleri ama ablamlar niye anlattın diye beni suçladılar. Anlattığım tek şey  ise biyolojik anne babayla asla görüşmeyeceğimdi. Sonrasında ablamlar eşlerinin beni aramasından rahatsız olup bana ima etmeye başladılar. Her şeye o kadar çok şaşkındım ki anlatamam. Bu durumlar  bana çok yabancıydı. Ne demek eşini kardeşinden kıskanmak. Aklıma gelmeyenler başıma geldi. Büyük ablam inceldiği yerden kardeşliğimiz kopsun zaten yıllardır yoktun deyince bunu  kaldıramadım. Bir taraftan da miras paylaşmak için ortaya çıktığım düşüncesi vardı. Oysa ki benim  nüfusum zaten ailemin üzerine alınmıştı. Bana sahip çıkmayan o ailenin parasını ne yapayım. En son  abimin evine Ankara’ya gittim. Onun yemin töreni vardı. Ama abim beni görünce memnun olmadı.  Sebebi abinin yanına giderken etek giyilmezmiş. Beni ailem nasıl yetiştirmiş. Orada sorun çıkarmadım  ama çok gücüme gitti. O tören için en büyük ablamda gelmişti. Törenden sonra abim beni direkt otogara götürmüş. Ablamı eşini ve çocuklarını ise gezmeye götürmüştü. Ben ise yolda onların  paylaştıkları fotoğraflara bakıp ağlamıştım. Ben o yola aç karna çıkmıştım. Ama onlar birlikte yemek  yemişlerdi. İşte o an anladım ki abim o eteğinde annesine babasına hesap sormamın da cezasını bana  böyle kesmişti. Sonradan abimle tek bir telefon konuşması yaptık. Tüm nefretini kusup yüzüme  telefonu kapattı. Bir daha ne o aradı ne de ben.


Kendi ailemde ise o gece ki ses kaydı herkesin  telefonuna gönderilmiş biraz acımışlar bu nasıl anne demişlerdi. Annem bu da konuşulur unutulur bu  sakızda çürür merak etme deyivermişti. Halinden memnundu Sonuçta ben onu terk etmemiş ve hiç etkilenmemiş gibi ona rol yapıyordum . Ama kaldığım yurdun çalışma odasında sabahlara kadar  oturuyor ağlıyor sabah okula uykusuz gidip derste uyuyakalıyordum.


Kardeşlerim var diye heyecanla  arkadaşlarıma evlatlık olduğumu söylemiş ama onların düşünmeden meraklarını gidermek için sorduğu sorular karşısında söylemekle hata yaptığımı anlamıştım. Gerekli ilgiyi kimseden göremedim.  Arkadaşlarımdan uzaklaştım. Anneme telefonu gülerek açtım. Ama yapayalnızdım. Kendimi  toparlamak zorundaydım eve dönerken güçlü olmalıydım. Yine uyuyamadığım bir gece facebookta bir evlat edindik biz sayfasını buldum. Cevap gelmesini bile beklemezken o sayfaya içimi döktüm. O  gecenin sabahında bir psikiyatrla randevum vardı. Sıramı beklerken geceki yazdığım sayfanın  sahibinden mesaj gelmişti. Tanımadığım bilmediğim bir kadın. Kendisi evlat edinmiş bir anne, beni  anlamaya çalıştığını yazmış ve kızı Yonca’dan bahsetmişti.

Psikiyatr ile görüşmem 15 dk. sürdü. İkinci  gidişimde doktor direkt ilaç vereyim dedi. Ama benim istediğim ilaç değildi .Beni dinleyecek anlayacak  birisi. Yurda geldim hiç tanımadığım o sayfasının sahibi aynı zamanda bu bloğun da sahibi Şehnaz abla  bana yazarak çok destek olmaya çalıştı. Kendisi çaresiz kaldığında bir eğitmenle görüşmemi sağladı.  İkisi ile de iletişimimi koparmadım .Zaten Şehnaz ablamla iletişimde benim zaman kavramım maalesef yok. Direkt aramasam da saat kaç olursa olsun ona yazıyorum. Bir kere olsun rahatsız ediyorsun  demedi. Ne yapsam hakkını ödeyemem. O süreç de bir taraftan da sürekli Yonca’nın fotoğraflarına  baktım onun hakkında annesinin yazdıklarını okudum. İyi mi geliyordu bilmiyorum ama aklımı o  uykusuz gecelerde en azından kaybetmiyordum. Sonra çocuk esirgeme kurumunda gönüllü ablalığa  başvurdum. Kendim bir yardım projesi kurdum. Elimden geldiğinde kitap ayracı , magnet vs. şeyler yapıp sonra satıp ihtiyaç sahibi ailelere ve çocuklara ulaşmaya çalıştım. Gönüllülük esasına dayanan  kurumlarda görev almaya başladım. Beni bunlar oyalıyor iyi hissettiriyordu.


Kendi akrabalarımdan  olabildiğince uzaklaştım sessizleştim. Halâ da pek kimsenin içine girmiyorum. Üniversiteyi bitirdim  öğretmen oldum. Henüz atanamasam da öğretmenim. Zaman zaman anneme babama kızıp kırılsam  da onlar benim her şeyim. Bu hayatta yaşam sebebim onlar. Annemi de babamı da anlamaya kendimi  geliştirmeye olgunlaşmaya çalışıyorum. Onlar için sevginin tanımı da anlamı da böyleydi ve bildikleri  gibi beni yetiştirmeye çalıştılar.


Geleceğe dair güzel hayallerim var. Atanır atanmaz evime ilk Şehnaz  ablamı davet edeceğim. Şu an çok güzel yemek yapmayı bilmesem de elim ayağıma dolaşsa da o gün  en güzel yemekleri yapan ev sahibi ben olacağım. Bol bol kitap okuyorum. Yonca’ya ve bizim gibi evlat  edinilen birçok çocuğa iyi bir abla olabilmek, öğrencilerine sımsıkı sarılan bir öğretmen olabilmek için  daha çok çalışmam gerek. Bir an önce ekonomik bağımsızlığımı kazanıp anneme ve babama ev  alacağım. Onların bütün hayatı boyunca maddi manevi her konuda yanlarında olacağım.


Allah’tan tek isteğim yalnızlığın ne demek olduğunu çocukluğumdan beri iyi biliyorum. Annemi ve babamı benden alıp beni çaresiz bırakmasın Onlardan başka da hayata tutunacak bir dalım yok.



Bir taraftan işte kader  motifim belli. Güç ve aidiyet beni kendine ilk cezbeden şeyler. Bu motifi değiştirip zinciri kırmam  gerek. Bunların pesinden giderek hayatımı etkileyecek hatalar yapmamam lazım. Bu ülkede bir kadın  olarak dimdik ayakta durmam doğru kararlar vermem gerek. İlerde bir eş potansiyel bir anne adayı  olarak kendimi çok geliştirmeliyim. Biyolojik mi kalbiyolojik mi doğurduğum bir evladım olur bilmiyorum ama onu büyütürken dikkat edeceğim en önemli şey onun hislerini anlamaya  çalışmak.Bazen toplumun yaralamasından bazen de istemeden kendimin yaralamasından korumaya çalışmak.


Bir insanın kaderi elinde büyüdüğü anne tarafından yazılır babası tarafından şekillenir. Ben  artık şu an yalnız değilim. Yıllardır dua ettiğim o kardeşi de (Yonca) o ablayı da(Şehnaz ablam) buldum. Beni artık anlayan bir kadın var. Ben artık kendimi yargılamak yerine anlamaya çalışıyorum.  Kendi kendimin sahibi olmak için çabalıyorum.


Biz evlat edinilen çocuklar gizlemeye çalışsak da çok  kırılganız. Bizi anlamaya, etiketlememeye çalışırsanız sizlere daha kolay uyum sağlarız. Biz sizleri çok  seviyoruz sizler sayesinde yaşama tutunuyoruz .

Okuduğum her kitapta başkahramanın bir hayat  hikayesi oluyor. Bu da benim hikayem. Umarım hayat hikayem sizlere yol gösterir umut olur faydalı  olur. Yazarken öfkeme yenik düşüp sizlerin herhangi bir yaranıza dokunup kırdıysam özür dilerim. 


Sevgiyle ve umutla kalın.


KONUYLA İLGİLİ DÜŞÜNCENİZİ PAYLAŞABİLİRSİNİZ

Daha yeni Daha eski